Grazie, Italiana: Çilek Nane Soslu Tiramisu

733775_10152665592690526_805388153_n

İtalyanca’da ‘hadi beni neşelendir, beni mutlu et’ anlamına gelen Tiramisu, yoruma çok açık olması sebebiyle yapmayı özellikle sevdiğim bir tatlı fakat beni çilekli naneli tiramisu tarifine götüren hikayenin benim için çok da güzel ve eğlenceli başladığını söyleyemeyeceğim. Her şey lanet olası uçak korkum yüzünden. ‘Hayır, uçaklardan nesne olarak korkmuyorum tabii ki’ demeyi çok isterdim fakat benim ki öyle bir korku ki havaalanına birini almaya giderken bile deriiiin deriiiin nefes alıp veriyorum.

İtalya’ya gidişimiz benim için olduğu kadar en yakın arkadaşım için de zor bir yolculuktu. Uçak indiğinde hala benimle tatil yapmak istemesine minettardım nitekim ben, iki buçuk saat boyunca hiç durmadan konuşmamdan, beş dakika kucağına yatıp, beş dakika sonra oflayarak kalkıp, her iki dakika da bir ‘hadi artık bitmedi mi’ diye sormamdan dolayı beni bırakıp kaçabileceğini düşünmüştüm. Fakat işte gelmiştik, İtalya’daydık ve ben gülümsüyordum.

10400603_63954655525_5990_n  Tabii ki turistik yerlerden başladık, ilk olarak Collesium’u gezdik. Açıkçası hiç hayal ettiğim gibi bir yer değildi, çok fazla kazı çalışması vardı ve yapının çoğu iç bölümlerden oluşuyordu. Biraz daha ayrıntılı bir tur istediğimiz için önümüzden ilerleyen İspanyol gruba sahte bir aksanla dahil olup, sorunsuz bir şekilde kuytu köşelere bile girebildik. Collesium biraz hayal kırıklığı olsa da onca yaşanmışlığı düşününce görülmeye değer diyebiliriz.

10400603_63944440525_9050_n

Sanırım Roma’nın atmosferini en iyi şekilde yansıtan kesimi, neden bu kadar ünlü olduğunu gidince çok iyi anladığım İspanyol Merdivenleri’ydi. Birçok yaş grubu ve milliyetten insanın biraz soluklanmak ve fotoğraf çektirmek için dinlendiği veya İtalyan gençlerin gitarlarıyla oturup şarkı söylediği bu yer bizi çok etkiledi. Hemen yakınındaki bir dondurmacıdan koca bir külah dondurma aldık ve  ilkokuldaki gibi merdivenlere yan yana oturup, gelen geçeni izlerken yedik.

 

 

 

Öyle çok kilise gezdik ki hepsinin adını aklımızda tutmamız mümkün değildi. Ancak bir kilise vardı ki aklımızda mimarisinin güzelliğinden ziyade bu mimariye saklanmış zekayla kaldı. ‘Arcibasilica Papale San Giovanni in Laterano ‘(Aziz John Laterno’un Basilikası) bugüne kadar gördüğüm insan figüründeki en büyük heykellere sahip. En şaşırtıcı yanı bu değil elbette. Akustik açıdan kilise, eski Maya ve İnka İmparatorlukları’nın mimarisinde çok rastlanan bir ‘echo/yankı’ sistemine sahip. Kilisede birçok kolon bulunuyor ve çapraz olarak aynı hizada duran kolonlardan birine yaklaşıp, fısıltıyla söylediğiniz herhangi bir şeyi, karşı çapraz kolondaki kişi sanki kulağına fısıldıyormuşsunuz gibi net ve yakın duyabiliyor. Arkadaşımın o kadar uzak olduğunu görüp, sesini kulağımda böylesine yakın duymak çok garip ve gerçeküstü bir duyguydu. Sanki bir çeşit büyüye tanıklık ediyormuşsunuz gibi geliyor. Bunu nasıl yapabildiklerini öğrenebilmeyi çok isterdim…

 

2 haftada ne kadar gezilebilecekse o kadar gezdik Roma’yı, Vatikan’a şehir merkezinden yürüyerek gittik, dönerken farklı yollar seçip kaybolmanın ve kaybolmasaydık hiç karşılamayacağımız güzellikte binalar, kafeler ve dükkanlar görmenin keyfini çıkardık. Eve dönüş yoluysa bu sefer uçakla değil, gemiyle oldu. Brindisi limanına trenle seyahat edip, oradan Çeşme’ye, evimize gelen bir gemiye bindik. Denizin uçsuz bucaksızlığı ile gecenin karanlığı birleştiğinde, insanı zaman ve mekandan özgürleştiren bir sonsuzluğa hapsediyor. Biraz farklı biraz da tüyler ürpertici bir deneyim. Denizde geçirdiğimiz 40 saatin ardından itiraf etmeliyim ki uçak korkunçluğunu biraz da olsa yitirmişti.

Bu tarif aslında arkadaşımla gittiğimiz gösterişsiz fakat inanılmaz lezzetlerin sunulduğu bir restaurantın suçu. Roma’nın küçük bir ara sokağında bulduğumuz, çok büyük bir menüsü olmayan bir mekandı. Sokağın genel yapısıyla uyum içinde, ağaçlar altına atılmış küçük, ahşap masalar ve gerçekten güler yüzlü servis elemanlarıyla oldukça yoğundu. Yemekten sonra yurtdışında ‘digestive’ denen, midenin hazmını kolaylaştırmak amacıyla servis edilen alkollü içeceklerden servis ettiler. Bu her ülkede değişiyor, örneğin Almanya’da konyak veya viski gibi daha yakan içkiler tercih edilirken, Akdeniz ülkelerinde likör, sangria tarzı daha serinletici içecekler sunuluyor. Bizim mekanımızda da küçük shot bardaklarında, içine taze nane yaprakları doğradıkları çilekli bir likör getirdiler. İçtiğim an bu karışımın tiramisuyla mükemmel olacağını düşündüm ve tarifi daha sonra detaylandırmak üzere aklımın bir köşesine kaldırdım.

Bu gezinin bana verdiği birçok güzel anının yanında bu tarif (ve birkaç tarif fikri daha) bana armağan oldu. Pişirme gerektirmeyen bu pratik tarifi umarım siz de beğenir, afiyetle yer ve yerdirirsiniz.

Çilekli Naneli Tiramisu

29024_10152665576845526_1729899890_n    

 

 

 

 

 

Kreması için;

  •  3 paket labne peyniri (Migros’un taze krema peynirleri ideal) veya 600 gr mascarpone
  • 120 gr beyaz çikolata (5 yemek kaşığı kremada eritilecek)
  • Yarım paket veya 100 ml. krema
  • 1,5 su bardağı pudra şekeri
  • 2 yemek kaşığı vanilya esansı

Kek kısmı için;

  • temel kek tarifindeki keki kullanabilirsiniz veya
  • yok daha pratik olsun derseniz 1 paket kedi dili

Keki ıslatmak için,

  •  1 su bardağı kadar kahve, tercihen Kahlúa veya rom ekleyebilirsiniz

Çilekli – Naneli Sos için;

  • 250 gr. kadar çilek veya bir kase çilek
  • yarım demet nane
  • 1 çay kaşığı vanilya esansı
  • 1 yemek kaşığı pudra şekeri

(Geleneksel tiramisuda yumurta kullanıldığını biliyorum fakat ben hiç eksikliğini hissetmedim)

Yapılışı;

1. adım : İlk önce ocakta biraz ısıttığınız kremada beyaz çikolatayı eritin. Beyaz çikolata çok çabuk yandığı için kesinlikle direk olarak eritmeyin veya krema hala ateşteyken çikolatayı eklemeyin. Soğumaya bırakın.

2. adım :Labne/mascarponeyi geniş bir kaba alın, krema, pudra şekeri ve vanilyayı ekleyin. Bu tarifte karışımın çok fazla hava almasını istemediğimiz için mikserle en düşük hızda birleşinceye kadar karıştırın. Beyaz çikolata yeterince soğuyunca (soğuk ama katılaşacak kıvamda olmamalı) bu karışıma ekleyin ve en düşük hızda bir yarım dakika kadar karıştırın.

3. adım : Çilekleri ve dilediğiniz kadar naneyi 1 kaşık pudra şekeri ve vanilya esansıyla blenderdan geçirin.

Sonrası bu üç katmanı birleştirmekten ibaret. Dilerseniz resimdeki gibi küçük bardaklara, dilerseniz büyük bir borcama (camda sunumun daha güzel olduğunu düşünüyorum) ilk önce kedi dili biskuvileri yayın ve kahveyle ıslatın. Kahvenin soğuk olmasına dikkat edin, sıcak kahve labne karışımının kıvamını bozabilir.  Üzerine bir kat labne karışımından dökün ve onun üzerine de hazırladığınız çilek-nane sosundan ekleyin. Aynı işlemi bardaklar veya borcamınız dolana kadar tekrarlayın.

Bir gece buzdolabında bekletmenizi tavsiye ederim. Zamanınız yoksa 2 saat bekletmeniz yeterli olacaktır.

Afiyet olsun.

 

 

 

 

 

Yorum bırakın